Dr. Hasan YAĞAR

BU NE BİÇİM MÜSLÜMAN HALK

Dr. Hasan YAĞAR

Güzelim Türkiye’de günübirlik olup bitenlere bakıldığında Türkiye Cumhuriyeti nüfusunu oluşturan insanların gerçek Müslüman olduklarından -haklı olarak- insan şüpheye düşmektedir. Bilmiyorum ama sanıyorum birçok insan bu fikre sahiptir. 
    
    İsterseniz bu kanıya nereden ulaşılmakta olduğuna bir bakalım: 
    
    Cümlenin malumu olduğu üzere yekdiğerini dolandıran, naylon faturacılık yapan, süte su katan, hemen her fırsatta etiket değiştiren ama buna rağmen Umre’ye gitmeyi hiç aksatmayan, kıymaya sakatat karıştıran, kullanım süresi geçmiş gıda satmaktan çekinmeyen, her oruç ayı geldiğinde gıdalara zam yapan, rüşvet verip rüşvet alan, kanun dışı bahis tedarik eden, murada erdirip mutlu kılmak için muska yazan, şeyhinin bazen peygamberle görüştüğüne, çok kere de -hâşâ- Allah ile görüştüğüne inanan, faiz haram deyip tefecilik yapan, kendi kızına yakıştıramadığı için fakir fukaranın kızını -yokluktan ötürü- hiç de insanî olmayan kılıklarda reklama çıkaran, hacca gittiği için kendisine cenneti adeta kaçınılmaz addeden, dine dair eski kaynakları yeni dile çevirdiği için kendisini bu işi yapamayanlara göre cennete daha yakın gören, günü birlik cemaate namaz kıldırdığı için kendisini mutlaka cennetlik addeden, sakal bırakmayı Sünnet olarak kabul edip bu işi yapmayanları gafil ve vefasız sayanların haddi hesabı yok. Tabi ki bu söylediklerimize daha da katılacaklar elan mevcut ama sadece bu raddede akla takılan ve hatıra gelenleri bunlar.
    Sevgili dostlar tüm bunların sebebinin, İlahî En Son Mesaj olan Kur’an’ı insanlarımıza ille de Arapça okunmasını dayatmaktan geçtiğini düşünmekteyiz. Ve ne hikmetse 6236 ayetten müteşekkil olduğuna inanılan bu Mesaj, uhrevi (Ahiret) hayata dair olduğu hakkındaki kanaat maalesef halk arasında yaygın hale getirilmiş durumdadır. Oysa bu Mesaj’ın her bir cümlesi kesin kes dünya haytına aittir. Amma ve lakin halk bu Mesajı anlamadık bir dille okuduğu için dayatılana inanmaktadır. Bu da bazılarının değil birçok kişinin işine gelmektedir. Mesela bir tarikat şeyhinin işine fevkalade yaramaktadır. Zira iliğine kadar sömürdüğü ve adına mürit dediği bazı bedbahtları sırat köprüsünden ancak kendisinin geçirebileceğini telkin ederek anlatmaktadır. Hâlbuki adına mürit dediği insan Kur’an’ı anladığında böyle bir söylemin Kur’an’î olmadığını anlayacak ve kendisini o din bezirgânının elinden kurtaracak. Gayet tabi Kur’an bir sırattan bahsetmektedir. O da “SIRAT-I MUSTAKİM”dir. Yani dosdoğru yol. Köprü falan yok Kur’an’da. Gidişe göre 1500 yılı düzlük, 1500 yılı yokuş ve 1500 yılı da iniş olan bir köprü ihdas edecek ki mürit denen ve o Kur’an bilmezi sömürebilsin.  Başka türlü nasıl kandıracak. Şunun şurasında hemen kaydedlim ki bunun sebep vereni halk değil bizatihi devlettir. Zira halkını bilgili kılmak devletin işidir. Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı Din İşleri Yüksek Kurulu var, Cami Yönetim Başkanlığı var, vaaz ve vaiz kurumu var. Var da var. Ama maalesef hiç kimsenin gıkı çıkmıyor. Bilmem ki devlet bu teşkilatı hangi amaçla ihdas etmiş ve bilmemk ki bunca istihdamın sebebi hikmeti ne ola ki?!
    Diğer taraftan keza Kur’an’î olmadığı halde namaz kılmayanın öldürüleceği insanlara dayatılarak, her ne sebep varit olursa olsun mutlaka namaz kılınması ha bire pompalanmaktadır. Bilinmiyor ki bu tarz bir kanaat halk arasında münafık oluşturur. Oysa Kur’an, her hangi bir namazdan değil, DOSDOĞRU bir namazdan söz etmektedir. Amma hiç kimse bundan söz etmemektedir. Kılarsan kıl. Yeter ki kıl. Mesela bununla ilgili olarak doğru mu yanlış mı bilmiyorum ama Baskil’e yakıştırılan Kurmanci bir deyim var: “Merye hım nımya ha bıka, hım ke dızya ha bıka”. Türkçesi Şu: İnsan hem namazını kılacak hem de hırsızlığını yapacak? İşte olacağı bu! Bakmayın siz oraya buraya yakıştırıldığına. Bu fevkalade kötü ve dine aykırı olan bu kanaat maalesef halk arasında egemen bir olgu. İşte bu sebepledir ki maalesef namaz kılanlar bile İlahî her hangi bir yasağa bulaşabilmektedir. Oysa Yüce Yaratıcı, namaz kılmanın insanları her türlü kötülüklerden uzak kılacağını buyurmaktadır.  Buna inanan insanlarımızın ekseriyeti bu vecibeyi yerine getirdiği halde her ne hikmetse toplumdaki ahlaksızlık ve dahi yolsuzlukların sonu bir türlü gelmemektedir. Bu demektir ki bunda mutlaka bir eksiklik veya bir yanlışlık mevcut. Binaenaleyh mevcut vaziyet, işin tabiatına aykırılığı apaçık göstermektedir. Peki, bu olgu hiç mi sorgulanmaz. Binaenaleyh bu devletin Diyanet İşleri Başkanlığı ile sözüm ona İlahiyat Fakülteleri var. İnsanımıza İlahi Mesajın gerekleri ve dahi gerçekleri bu gün izah edilmeyecekse peki ne zaman izah edilecek. Halk, Allah’ın ne dediğini anlasın diye vakti zamanında Kur’an’ı tezelden Türkçeye çeviren ve 10 Kasım günü vefatının 87. seneyi devriyesini yâd ettiğimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün deyimi ile “efendiler” bu bir kehanet değil. Yarın geç kalınmış olabilir. Zira çağımız fevkalade olgulara gebe durumda. Bakıyorum da özellikle din konusunda enstentane olgular egemen durumda. Camilerde hiç de pedagojik durumu yeterli olamayanlara tevdi edilen o yavrucakları teslim etmekle bu işin üstesinden gelineceğine inanlar hem kendilerini hem de insanımızı aldatmaktadırlar. Merhum Prof.Dr. Necmettin Erbakan’ın dediği gibi bu iş sadece pansuman bir tedbir.
    Bendenizin naçizane kanaati şudur ki güzelim Türkiye’de halkın zihnini bulandırmada kullanılan iki konu var: Birincisi din konusudur ki bu da Kur’an’ın behemehâl halka seferberlik halinde anlatılması ve dahi öğretilmesi ile ancak giderilebilir. İkincisi de Cumhuriyetin değerleri cümlesinden olarak merhum Atatürk’ün yaptığı yenilikler. Mesela bu konuda hâlâ harf inkılâbına kafayı takanlar azımsanmayacak durumda. Yok hilafetti yok padişahlıktı değme gitsin. Ve maalesef bu konularda irili ufaklı ilk, orta ve yüksek okullarda güya ders verenlerin bazıları elan ve maalesef bu konuları hazmedebilmş değiller. Bu ise ciddi bir handikap. Binaenaleyh bendeniz bu görevi yürüttüğüm sıralarda buna muttali olmuş bir faniyim. Laf ola beri gele türünden bir şeyler yazmıyorum. Adam Cumhuriyet sayesinde mansıp ve unvan sahibi olmuş olmasına rağmen harf inkılâbı konusunda “MİLLET BİR GECEDE CAHİL BIRAKILDI” hezeyanını kusabiliyor. Oysa Cumhuriyet kurulduğu zaman, düşmandan ele geçirilen bu vatan topraklarındaki binlerce köyde okul bile yoktu. Kaldı ki Arap diline mahsus alfabenin dilimize uygun olmayan birçok yanı var. Şimdi burada bu konuya girmekliğimiz hiç mümkün değil. Mesela koskoca bir imparatorluğun yıkımını sağlayan Birinci Dünya savaşı öncesinde merhum Enver Paşa harf yeniliğini gündeme getirdiğinde, keza merhum Mustafa Kemal:” Harp zamanı harf olmaz” diyerek yanlışa karşı çıkmıştı.
    Bilmem anlatabildim mi? Sevgili dostlar. İşte hal-i pür melalimiz bu. Selam ve sevgi ile.
 

Yazarın Diğer Yazıları