Kullanmakta Olduğumuz Kur'ân'î Mucizeler
Dr. Hasan YAĞAR
Mucize, insanı aciz bırakan olgu demektir. Bu kavramın hiç şüphesiz daha detaylı ve bilimsel bir veya birkaç tanımı elbette ki vardır. Ancak ve kanaatimizce bu kısa vurgunun maksadı hâsıl eder nitelikte olacağını varsayarak fazla detaya gerek olmadığını düşünmekteyiz. Şunu da vurgulayalım ki, MUCİZE; hemen herkes tarafından aşina olunduğu üzere Yüce Yaratıcı, beşer cinsinden insanlar için görevlendirdiği seçkin insanlara yani peygamberlere-ki bilindiği üzere bunlara Nebi ve dahi Resul de denmektedir- muhataplarının kendilerine inanmamada inat etmeleri üzerine, Allah tarafından kendilerine yardımcı olmak üzere inanmayı sağlamak bakımından o Nebi ve Resullerin, bir bakıma işini kolaylaştırmak için başvurduğu OLAĞANÜSTÜ OLGULARDIR da denebilir.
Bu kısa girişten sonra esas konumuza gelecek olursak diyebiliriz ki, kullanmakta olduğumuz birkaç mucizenin şunlar olduğunu görebiliriz:
ATEŞ MUCİZESİ: Bu mucize ile ilgili olarak Kur’ân’da Yasin Suresinin 80. Ayetinde bilgi mevcuttur. Bu ayetin meali şöyledir: “ O size yeşil ağaçtan ateş yaptı da siz ondan yakıyorsunuz.” ( Süleyman Ateş, Kur’ân-ı Kerim ve Yüce Meali, Hayat Yayın Grubu, İstanbul, 2012, Mega Basım A.Ş.)
Bununla ilgili olarak aynı ayet için düşülen dip notta şu bilgiler mevcuttur: Ateşin oluşumunda MARH ve AFAR tabir edilen iki ağacın varlığı söz konusudur. Her ikisi de yemyeşil ve su damlayan niteliktedir. Suları damlarken MARH, çakmak gibi AFAR’a sürülünce ateş çıkar. Ve müellif, Bedevilerin bunu bildiğini de kaydetmektedir.
Ne kadar muhteşem değil mi?! Ateş ve su ikisi bir arada. Hâlbuki su, ateşi söndürmede kullanılan bir maddedir. Ama Yüce Yaratıcı ateşi, onun zıddı olan bir maddeden yaratmış bulunmaktadır. Haydi buyurun izah edebilirseniz edin bakalım…?
Efendim bendeniz Baskil Orta Okulunun ilk mezunları sıfatıyla o ortaokulda okurken öğrenmelerimiz bunu bize başka türlü anlattılar. Diyorlardı ki adamın biri vahada gezerken bakıyor ki iki ağaç birbirine sürtünmekte ve bu esnada ateş oluşmakta. Tabii olarak o öğretmenlerimizi elbette ki mazur görmekteyim. Berhayat olanlara hayırlı ömürler, ebediyete avdet edenlere de rahmet dilerim. Onlara da öyle anlatılmış olmalı. Ama ne hikmetse elimizde bulunan bir İlahi mesajda var olan bu bilgiden mahrum kalmışız. Bühtan etmek istemem ama belki de bunu bilenler, sırf Hz. Kur’ân’da mevcut olan bu kaydı bilerek gizlemiş olabilirler. Zira o dönemlerde böyle bir zihniyet maalesef mevcuttu.
SU MUCİZESİ: Orta halli bir öğrenim görmüş her bir inasanımızın, kimyasal bir aygıtta suyun elementlerine-yani kendisini oluşturan öğelerine- ayrıştırılması sonunda HİDROJEN ve OKSİJEN denen iki gaza ulaşıldığı sonucuna varıldığını bilir. Keza bilineceği üzere her gün kana kana içerek rahatladığımız ve yanılmıyorsam vücudumuzun 3’te 2’ sini oluşturan bu mucize maddenin kimyadaki formülü H2O’dur. Yani iki molekül hidrojen ile bir molekül oksijenin yan yana getirilmesiyle oluşturulmuştur. Oysa HİDROJEN YANICI, havada %21 oranında bulunan OKSİJEN -ki bu daha başka bir mucizedir. Zira fazla olursa yanma başlar. Bundan az olursa da boğulma husule gelir- ise yakıcı bir gazdır. Hatta biz biliyoruz ki HİDROJEN gazından, ortalığı yakıp yıkarak harap eden bombalar üreten beşeriyet, bilmem bunu nasıl anlamlandıracak.
HAVA VE AĞAÇ MUCİZESİ: Kısmen yukarıda değinildiği üzere solumakta olduğumuz havanın ekseriyetini Azot ve oksijen gazı oluşturmaktadır. Bunun %21’ ni oluşturan oksijenin bu orandan daha az veya daha fazla olması, solunumu sekteye uğratır. Bunun bu durumunu dengede tutmak üzere Yüce Yaratıcı yeşil ağaçlar yaratmıştır. Gündüzleri oksijen üreten bu mübarek varlıklar, geceleyin de Azot üretmektedir. Bunun içindir ki, geceleri yatak odalarında çiçek türünden ağaççıkların bulundurulmaması öğütlenir.
Adına atmosfer denen bu tabakanın belli bir sınırı aşıldığında, insan hayatı için var edilen bu terkip, bozulacağı için belirlenmiş sınırı aşacaklar için de Yüce Yaratıcı Rahman Suresinde bir teçhizatın kuşanılmasını hatırlatan bilgiler sunmuş bulunmaktadır.
Ama biz ne yapıyoruz. Bir Mucizeler manzumesi olan Kur’ân’ı anlaşılmadık bir dille ve dahi ölülere okumaktayız. Allah akıl izan versin. Ne diyelim. Selam ve sevgi ile…
DR. Hasan YAĞAR